
'' Mahalle Mektebi uzak... Kış, soğuk, kar... Paltom yok...
Üşüyorum, ellerim donuyor.
Annem haki renkli kalın bezden bir çanta dikti bana.
Kitabımı, defterimi çantama koyuyorum.
Soğukta elim üşüdüğünden çantayı tutamazdım, kolumun altına
sıkıştırırdım; soğuktan korunmak için elimi de çantanın altına alırdım.
Okul dönüşü eve gelince ellerim sızım sızım sızlar... Bir akşam, eve geldim yine, annem: "Çantan nerde?" dedi.
Eğilip kolumun altına baktım, çanta yok... Yolda, soğuktan elim
uyuşmuş, parmaklarım duyarlığını yitirmiş, çantanın düştüğünden haberim
bile olmamış. Dönüp baktım, aradım geçtiğim yolları; çanta yok...
Babam bu olayı, sonraları çok başka türlü anlatırdı: "Yepyeni bir çanta
almıştım... çok pahalı bir çanta... Çok güzel bir çanta... Sağlam
çanta... Üç gözü vardı çantanın... Hem de kilidi vardı çantanın... O
güzelim çantayı taşıdığı ilk gün yolda düşürmemiş mi elleri üşüyüp de...
Vah benim oğlum... 'Çantan nerde?' diye sorup da kolunun altında
göremeyince çantayı, başladı ağlamaya... 'Ağlama oğlum, ben sana daha
iyisini alırım' dedim. Daha güzel bir çanta aldım...“
Babam
böyle anlatırdı; anlata anlata, bu anlattıklarına iyice inanmıştı.
Babam, içinden geçenleri, dileğini anlatıyordu. Dileğini olmuş sanıp,
inanarak anlatıyordu. Hiç bir zaman: Baba öyle değildi diyemedim.
O, gülerek anlatırdı, ben de gülerek dinlerdim.
Çoğumuz kendi suçumuzmuş gibi yoksulluğumuzdan utanırız. Ben de
yıllarca yoksulluk ayıbımdan utandım, taa yazar olana dek... Çoğunluğun
yoksul olduğu ülkede, yoksulluğun değil, varlıklılığın daha utanılası
olduğunu yazarlığa başlayınca anladım.''
Böyle Gelmiş Böyle Gitmez / Aziz Nesin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder